MUTLU BİR YAŞAM
“Yaşamaktan
hoşlanmıyorum.” , “Artık yaşamaktan bıktım.” gibi cümleleri sürekli olarak
çevremizde duymuşuzdur. Hatta bazen bu sözleri söyleyen bizizdir. Bir gün sabah
uyandığımızda artık yaşam çok farklıdır. İçimizde bizi hayata bağlayacak bir
neden arar durur; fakat bir türlü bulamayız.
İnsanlar doğarlar, büyürler, eğlenirler, yer-içerler ve ölürler. Bazılarımız
yapılması gerektiğini düşündüğü şeyleri yapmış olmanın verdiği huzurla yaşarken
bazılarımız hayattan beklediklerini bulamamanın hüznünü yaşarlar. Çoğunlukla
bizi bu tür duygulara iten yaşadığımız olaylar ve bizim onlara bakış açımızdır.
Bazen de hayatımızın bir anlamı olması gerektiği düşüncesidir.
İlk çağlarda insanı mutsuz eden tek şey ölümdü. Zamanla onu bir doğa olayı kabul
ettiler. O çağda mutsuz olmak için ne savaş ne kıtlık ne de açlık vardı.
Teknolojinin gelişmesi ve insanlığın ilerleyişiyle doyumsuzluk ve hayattan
beklentilerin artması insanı yalnızlığa sürükledi.
Yalnızlık ve mutsuzluk artık insan oğlunun ümitle tedavisini beklediği bir
hastalık oldu. Ölümden daha önemli bir hastalık…
Peki nedir yaşamımızı bu kadar çekilmez kılan? Bizi hayattan koptuğumuzu
düşünmeye iten sebep nedir?
Genel olarak bu gibi durumlar “Depresyon” olarak tanımlanır. Kendinizi yalnız,
çaresiz ve hayattan kopuk hissediyorsanız tüm bu belirtiler sizin hayattan kopuk
olduğunuzu değil depresyonda olduğunuzu gösterir.
Şimdi birlikte depresyonu (diğer bir deyişle mutsuzluğu) ve çözüm yollarını
öğrenelim.
Herkes zaman zaman kendisini mutsuz ve bitkin hissedebilir. Ancak depresyonda bu
duygular daha yoğun ve daha uzun sürelidir.
Depresyon ruhsal gücün ve uyaranlara karşı duyarlılığın azalması, çalışma,
girişim ve uyum çabasının kaybolmasıdır.
Depresyon insanın düşüncelerini,davranışlarını ve genel halini etkileyen bir
hastalıktır. Çocuk, yetişkin, erkek, kadın, zengin, fakir,başarılı veya
başarısız herkesin başına gelebilir.
Depresyonun temelinde daha önceden isteyerek ve severek yaptığı günlük
aktivitelere karşı isteksizlik ve hayattan zevk alamama durumu vardır. Ek olarak
kişide kederli ve üzgün bir duygudurum ile birlikte görülen bazı değişiklikler
zamanla oluşur. Bu durumda kişi herşeyi olumsuz olarak değerlendirerek
karamsarlık düşünceleri ile geçmişi ve geleceği düşünmeye başlar. Bu düşünceler
istemese de kişinin aklına gelir. Yani günlük yaşantıda herşeyin olumsuz
taraflarını görür. Geçmişte yaşanmış olayların olumsuz ve kötü taraflarını
görerek kendisini suçlu ve cezalandırılmış hisseder. Aynı şekilde geleceği de
umutsuz ve karamsar görerek gelecek adına çaresizlik düşünceleri iyice pekişir.
Kişi hayatından zevk alamaz hale gelerek hatta yaşamanın anlamsız olduğunu
düşünecek kadar kendini çökkün hissedebilir. Bu olumsuz bakış günlük hayatına,
kişiler arası ilişkilere yansıyarak onun okul ve/veya iş hayatındaki
performansının düşmesine neden olabilir.
Depresyon değişik şekillerde ortaya çıkabilir:
• Bazısında neden olmaksızın aniden ortaya çıkar
• Bazısında stresli bir yaşam olayından sonra başlar
• Bazen tek atak olarak yaşam boyu sürebilir
• Bazen tekrarlayan ataklar halindedir
• Bazen semptomların şiddetli olması ile hastalar iş yapamaz hale gelebilir
• Bazıları ise iş yapabilir ama sürekli mutsuzluk hissederler
Depresyonun oluşumunda etkili olan kişisel özellikler:
-Öfke ve nefretin, çevresindeki kişilerin kaybına yol açacağı düşüncesiyle
onlara yönlendirilemeyip, kendisine yönlendirilmesi.
-Kişinin kendisi, çevresi ve gelecekten beklentileri, idealleri ile kendi gerçek
durumu o kadar farklı, gerçekdışı ve orantısızdır ki , bu yüksek standartlara
ulaşamamak kişide güçsüzlük ve yalnızlık düşünceleri ile depresyona yol
açabilir.
-Kişinin çevresindekiler ondan o kadar çok şey beklemektedir ki , kişinin bu
beklentileri karşılaması olanaksızdır. Bu da zayıflık ve çaresizlik
düşüncelerinin gelişip, depresyona gidişe yol açabilir.
-Kişinin küçüklüğünden itibaren sevip, saygı ve gurur duyacağı, ondan da destek
ve sıcaklık göreceği, benzemek istediği, imrendiği, idealize ettiği düzeyde bir
kişi (baba, anne, öğretmen ,akraba vs) yoktur. Bu da kişiliğin gelişimini
olumsuz yönde etkiler ve kendine güven kaybı ve depresyona yol açabilir.
-Çocuklukta anne-baba ayrılığı ya da kaybı, stresli koşullar karşısında yeterli
desteği bulamayıp, yanlış ya da yetersiz başa çıkma mekanizmaları
geliştirmesine, bu da ileri dönemde depresyona zemin hazırlayabilir.
Aşağıdaki belirtilerden bazıları aynı anda sizde bulunuyorsa depresyon geçiriyor
olabilirsiniz:
• Kendini üzüntülü, değersiz, umutsuz, çaresiz, hissetme, içinde boşluk duygusu
olması
• Karar verme güçlüğü, konsantrasyon zorluğu, bellek bozukluğu
• Daha önce zevk alınan iş ve aktivitelerden zevk alamama
• İşte, okulda, aile ve arkadaş arasında sorunların ortaya çıkması
• Diğer insanlardan uzaklaşma ve yalnız kalma isteği
• Enerji azlığı, yorgunluk hissi ve çabuk sinirlenme
• Uyku bozukluğu
• Yeme bozukluğu (iştahta azalma veya artma),
• Nedeni belli olmayan baş, boyun, sırt ağrısı gibi ağrılar hissetme
• Ağlama nöbetleri
Depresyon tanısı almak için bu belirtilerin hepsinin birden sizde olması
gerekmez. Bu şikayetlerin birkaçı aynı anda sizde bulunuyorsa bir uzmana
başvurmanız gerekir. En sık görülen belirtilerden biri uyku ve iştah
bozukluğudur. Bu belirtilerin çoğu aynı anda bulunuyorsa ağır depresyondan söz
edilir. Depresyon ciddi bir hastalıktır. Kendi haline bırakıldığında zaman
içinde düzelebileceği gibi genelde uzun süre devam eder veya ağırlaşır. Ağır
depresyonda kişi iş güç yapamaz hale gelebilir ve bu durumda intihar riski
yüksektir.
Çocuklarda Görülebilecek Ek Belirtiler Nelerdir ?
Son zamanlarda ders başarısızlığının artması, gün içerisinde aşırı sinirlenme,
özellikle iştah artışı şeklinde iştah değişiklikleri, uyku bozukluğu ve aşırı
uyuma, okul içerisinde yalnız olmayı tercih etme, daha önceden severek yaptığı
hobilerinden uzaklaşma, arkadaşlarından uzaklaşma, üzgün bakış, daha çok sessiz
sakin olmayı tercih etme, daha çok odasında yalnız vakit geçirmeyi tercih etme (
uzun süre), tutturma nöbetleri ve öfke krizleri, kendini diğer arkadaşlarına
göre beceriksiz ve başarısız görme, ders çalışmada isteksizlik, riskli arkadaş
gruplarına katılma vb.
Depresyonun Aileye Etkisi Neler Olabilir ?
Depresyon durumu aile üyelerinden birisini etkilediği zaman, etkileşim durumunda
olan aile bireyleri ister istemez bu durumdan etkilenecektir. Aile üyelerinden
herhangi birindeki depresyon hali genelde ailenin de genel atmosferini daha
karamsar ve olumsuz hale getirebilir. Depresyondaki aile bireyinin diğer aile
bireyleri ile ilişkileri bozulabilir. Örneğin evde babanın depresyondan
etkilenmesi onun mesleki performansının azalmasına, işlevselliğinin azalmasına,
evine ve ailesine daha az ilgi göstermesine, evdeki anlaşmazlı, tartışma ve
sıkıntıların artmasına, ailenin sosyal aktivitelerinin azalmasına, çocuklarda
aile içindeki gerilim ve sıkıntılardan dolayı kaygı belirtilerinin oluşmasına
(tırnak yeme, altını ıslatmaya veya kirletmeye başlatma, kekeleme, tik
bozuklukları, uyku ve iştah bozuklukları vb) yol açabilir.
Depresyon Tedavisi Nasıldır ?
Depresyon hastalarının yardım istemek için genelde yardıma ihtiyacı vardır.
Depresyonun doğası gereği hastalar genelde kendiliğinden yardım istemezler.
Hastalar sıklıkla enerji, ilgi ve istek azlığından yakınırlar. Bu nedenle
depresyonu olan hastaların aileleri, arkadaşları veya diğer hekimleri tarafından
uzmana yönlendirilmeleri gerekir. İntihar düşüncesi varsa acilen uzmana
başvurmak gerekir. Halk arasında yaygın olan inanışa göre intihar düşüncesini
ifade eden kişiler pek intihar etmezler. Ancak yapılan araştırmalar bu inanışın
doğru olmadığını göstermiştir. Bu nedenle bir yakınınız intihar düşüncelerini
sık ifade ediyorsa bunu önemseyin ve en yakın zamanda bir uzmana başvurmasına
yardımcı olun. Depresyona yakalanmak sizin tercihiniz değildir ancak tedavi olup
olmamak sizin elinizdedir.
Depresyon tedavisi son zamanlarda daha kolay hale gelmiştir. Genellikle ve
çoğunlukla kullanılan tedavi yaklaşımı ilaç tedavisidir. İlaç tedavisine de ’’serotonin’’
ve ’’noradrenalin’’ üzerinden etki yapan antidepresan dediğimiz ilaçlar
kullanılır. Aynı zamanda bilişsel olumsuzlukları ve öğrenilmiş çaresizlik
düşüncelerini gidermek ve tedaviyi hızlandırmak için psikoterapiye de ihtiyaç
olabilir. Nedene yönelik olarak psikososyal stres faktörlerinin de ortadan
kaldırılması süreç içerisinde iyileşmeyi hızlandıracaktır. Bu dönem içerisinde
kişinin hayatını mevcut depresyonun ez az şekilde etkilemesi için, durumun bir
uzman tarafından değerlendirilmesi ve vakit geçirilmeden tedaviye başlanması
önemli olabilmektedir.
Peki Depresyondan Kurtulmak İçin Bizler Neler Yapabiliriz?
Gevşemeyi ve zihninizi kaygılardan arındırmayı öğrenin.
Vücudunuzu ve zihninizi sakinleştirmek için hafif vücut hareketleri yapın
Derin nefes alıştırması yapın.
Bağımlılığınızın direncini kırmak ve verdiği zararları onarmak için ihtiyacınız
olan vitamin, mineral ve diğer besinleri vücudunuza tedarik edin.
Gerçek ve tam gıdalardan oluşan dengeli öğünlerle beslenerek, vücudunuza
dengeli ve sağlıklı olmak için ihtiyaç duyduğu besinleri verin.
İşlenmiş, abur cubur ve yapay gıdalardan ve/veya kimyasal maddelerden uzak
durun.
Beyaz unu ve şekeri diyetinizden tamamen çıkarmak için elinizden geleni yapın.
Kahvedekinin yarısı kadar kafein içeren yeşil çay için.
Eğlenceli bulduğunuz ve zihninizi arındıran bir egzersizi ölçülü olarak yapın.
Mümkünse her gün güneşe çıkın.
Ruhunuzu dinlendirdiğini düşündüğünüz müzikler dinleyin.
“Gerçekten hayat yaşanmaya değer mi?” nedeniniz ne olursa olsun bu soruya
“Hayır” demek kendinize yapacağınız en büyük haksızlıklardan biri olur. Hayat
her zaman yaşanmaya değer; çünkü biz onu nasıl biçimlendirirsek hayat odur.
Önemli olan karamsarlığa düşmek değil, gerçekçi kararlar alıp bu yolda
ilerlemektir.
Bunda olumlu düşünme gücünü geliştirmek de etkin rol oynar. Çevremizde birçok
insan kendi kendileriyle olumsuz konuşmaları sonucu ortaya çıkan olumsuz benlik
algısından ve hayatı olumsuz görüyor olmaktan yakınır. Bu karamsar konuşmalar ve
düşünceler insanın kendini kötü hissetmesine ve hayatı kötü görüyor olmasına
neden olan gevezeliklerdir. Bir süre sonra kendimiz ve hayatla ilgili vardığımız
olumsuz düşüncelerin gerçekleşmeye başladığını görürüz. Buna psikoloji de
“kendini gerçekleştiren kehanet” denir. Hal böyle olunca da artık trafikte
kırmızı ışıkların hep bizi yakaladığını düşünürüz. Biz hangi dolmuşu bekliyorsak
o geç gelecektir. Yani kaderin bize fiske vurduğunu düşünmeye başlarız. Oysa
hayat biz onu nasıl biçimlendirirsek öyle olacaktır.
“Bir baba ve oğlu dağların arasında, ormanda yürüyorlarmış. Çocuğun ayağı
burkulmuş ve acı içinde yere düşmüş. Düşerken ‘Ahhh’ diye bağırmış. Bir-iki
saniye içinde ‘Ahhh’ diye bir ses duymuş, şaşırmış. ‘kim var orada’ diye
bağırmış. Bir ses cevap vermiş ‘Kim var orda’. Çocuk söylediklerinin tekrar
edilmesine kızmış ve ‘sen aptal birisin’ diye bağırmış. Ses cevap vermiş; ‘sen
aptal birisin’. Çocuk daha da sinirlenmiş ve ‘geri zekâlı’ diye bağırmış. Ses
karşılık vermiş ‘geri zekâlı’ çocuk şaşkın bir ifadeyle babasına dönmüş ve ‘bu
olanlar nedir?’ diye sormuş. Babası gülmüş ve ‘bak oğlum, şimdi dikkat et ve
kulak ver’ demiş ve arkasından bağırmış. ‘Seni seviyorum’. Ses cevap vermiş
‘Seni Seviyorum’. Baba tekrar bağırmış ‘sen harika bir insansın.’ Ses karşılık
vermiş; ‘sen harika bir insansın’. Baba oğluna dönmüş. ‘Evlat’ demiş ‘insanlar
bu durumu yansıma olarak isimlendirirler. Oysa bu hayatın kendisidir. Hayat ona
ne verirsen ne söylersen aynısını sana geri verir!’ diyerek sözünü bitirmiş.”
Mutlu olmak içinde önce karar vermiş olmalı insan mutlu olmak istediğine ve
şairinde dediği gibi değişmemeli hiç bir şeye, bir bardak su içmenin
mutluluğunu!...
http://www.psikologelif.com/
alıntıdır.
1 -
2 -
3 -
4 -
5 -
6 -
7 -
8